

Yeni çözüm sürecinin odak noktası; Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu bünyesindeki partilerin TBMM Başkanlığı'na sunduğu raporlarda yer alıyor.
Partiler, bu çalışmaları geçtiğimiz hafta tamamlayarak teslim ettiler.
Bu çalışmalardan yola çıkarak oluşturulacak ortak raporun, yeni yılın ilk günlerinde hazır olması ve ardından tavsiye niteliğinde Meclis'e sunulması planlanıyor.
Bu süreçte Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, yasal düzenlemelerin 'geçiş' veya 'barış yasası' olarak adlandırılamayacağını ifade etti.
Tunç, iki gün önce yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi: “Terör örgütünün feshi ve sonrasında tasfiyesi için hukuk devleti çerçevesinde yasal düzenlemeler gerekiyorsa, bunu TBMM elbette ki yapacaktır. Ancak bunun adı 'barış yasası' ya da 'geçiş yasası' olamaz. Çünkü burada bir rejim değişikliği söz konusu değil. Dolayısıyla, terör örgütünün tasfiyesiyle ilgili ihtiyaç duyulacak 'tasfiye yasaları' gündeme gelebilir. Bu da TBMM'deki kurulan komisyonun belirleyeceği yol haritası çerçevesinde gerçekleşecektir.”
Cumhurbaşkanı Başdanışmanı ve Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu Başkanvekili Mehmet Uçum, sosyal medya hesabında yayımladığı bir pazar yazısında “Geçiş Süreci Hukukuna İlişkin Önerilerde Makul ve Gerçekçi Olmak” başlığını kullandı.
Uçum, yazısında sık sık 'geçiş süreci' ifadesine vurgu yaparak mevcut durumda “demokrasi pazarlığı” yapılamayacağını dile getirdi.
“Hamleler Erteleniyor Sonucu Çıkarılmasın”
Cumhurbaşkanı Başdanışmanı, yazısında şu görüşlere yer verdi:
– Geçiş süreci hukuku açısından Türkiye Büyük Millet Meclisi, Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu rapor oluşturma aşamasına geçti. Raporun ana amacı, geçiş sürecine ilişkin hukuk politikası yaklaşımının toplumsal rızayı güçlendirmesidir. Geçiş sürecinde demokrasi pazarlığına yer yoktur. Bu tür bir çaba, geçiş sürecinin özü açısından yanlıştır. Geçiş süreci hukuku, münfesih terör örgütünün destek unsurlarına yönelik soruşturmalar, kovuşturmalar ve infaz süreçleriyle sınırlıdır. Diğer bir deyişle, genel hukuk başlıkları ve demokrasiyi geliştirme perspektifi geçiş sürecinin değil, geçiş sonrası genel gündemin konusudur. Bu tespit, demokrasiyi geliştirme çabalarının ertelendiği izlenimi oluşturmamalıdır.
– Geçiş süreci, kendisi itibarıyla demokratik siyaset alanını genişleten tarihi bir gelişmedir. Demokrasinin ilerletilmesi, geçiş süreci ile iç içe geçmiş durumdadır. Ancak kapsamlı bir demokrasi ve hukuk reformunun gerçekleşmesi, sadece geçiş sürecinin tamamlanmasıyla mümkün olacaktır. Komisyon raporunun sistematik ve içerik açısından rehberlik edeceği anlaşılmaktadır. Raporda; dinleme tespitleri, geçiş sürecinin hukuk politikası ve demokrasiyi geliştirmeye dair üç ana tema öne çıkabilir.
– Raporda geçiş süreci hukuk politikası için en geniş şekilde ortaklaşma sağlanması ve somut bir yaklaşımın ortaya konulması hayati önemde olacaktır. Bu nedenle herkesin, geçiş süreci hukuku açısından makul ve gerçekçi öneriler sunması kritik önem taşımaktadır. Geçiş süreci hukuku kapsamına girecek kişiler açısından mevcut pozitif hukuk sistemine dayanan (şüpheli, sanık, hükümlü gibi) statülerin esas alınacağı açıktır. Hem mevcut hukuk açısından hem de olması gereken hukuk bakımından farklı statü tarifleri yapmak yanlıştır ve sürece zarar verebilir.
“Anayasa'ya Aykırı Olmamalı”
– Öte yandan geçiş süreci yasal düzenlemeleri, anayasaya aykırılık iddialarına yol açacak herhangi bir hüküm içermemelidir. Bu tür risk taşıyan önerilerden kaçınılmalıdır. Geçiş sürecinin dili ve önerileri konusunda tüm unsurların büyük bir sorumluluk yükü bulunduğu açık olsa da herkesin makul ve gerçekçi bir perspektifle hareket etmesi esastır.
– Nereden gelirse gelsin, radikal önerilerde bulunmak toplumsal rıza zemininin zedelenmesine yol açar. Geçiş sürecini sorunsuz bir şekilde tamamlamak, geçiş süreci sınırları içerisinde kalmak ve toplumsal rızaya zarar vermemekle mümkündür. Geçiş sürecini yöneten devlete düşmanlık söylemi kullanmak kabul edilemez. Geçiş sürecinde imkansız talepler öne sürmek, süreci aksatmaktan başka bir işe yaramaz. Geçiş sürecini sabote etmeye çalışanlarla ilgili açık tavır almak gerekmektedir.
“İlerleyen Zamanlarda Gündeme Gelebilecek Konuları Bugün Şart Koşmak…”
– Durum açıktır: Tüm unsurlar bakımından 27 Şubat çağrısı bağlayıcıdır ve bu çerçevenin dışına çıkılmamalıdır. Suriye’de 10 Mart mutabakatına tamamen uyulması şarttır. Kısacası, bu tarihi fırsatın heba edilmemesi gerektiğini düşünen herkes, her türlü fikri ve fiili sabotaja karşı durmalı, makul ve gerçekçi önerileri öne çıkarmalıdır. İmkansız taleplerin üzerine gitmek, ilerleyen zamanlarda gündeme gelebilecek konuları bile bugünden şart koşmak, süreci sabote etmek anlamına gelir.
– Ayrıca, nereden gelirse gelsin ırkçı yaklaşımlar ve nefret söylemleri, sadece bu süreçte değil her şartta şiddetle karşı çıkılması ve kınanması gereken bir durumdur. Geçiş sürecinin başarıyla tamamlandığı ve herkes için kalıcı huzur ile güvenin sağlandığı bir dönem söz konusu olduğunda, Türkiye’nin birliği ve bütünlüğünün korunması ile güçlendirilmesini sağlayacak birçok konu gündeme gelebilir. Bugün her türlü ifade ve beyanın geçiş sürecinin ruhuna uygun olması gerekmektedir. Bu, herkes için geçerlidir ve ancak bu yaklaşımla geçiş sürecinin başarısı sağlanabilir.


